31 Mayıs 2015 Pazar

THE EMPEROR'S CLUB


THE EMPEROR'S CLUB / İMPARATORLAR KULÜBÜ

 
Yapımı: 2002 - ABD
Tür: Dram
Yönetmen: Michael Hoffman
Oyuncular: Jesse Eisenberg, Emile Hirsch, Patrick Dempsey, Kevin Kline, Embeth Davidtz
Senaryo: Neil Tolkin, Ethan Canin
            William Hundert; anlayışlı, adil ve asil bir öğretmendir. Hayatını yalnızca öğrencileri üzerine kuran, kendi hayatını ikinci plana iten hem klasik hem de idealist bir öğretmen olan bunu çok iyi harmanlayan William Hundert’ın, hayal kırıklığı, zafer ve gurur dolu hikayesi anlatılmaktadır. Öğrencilerine hayatı anlamlı ve önemli kılan erdemi aktarmaya çalışan, Eski Yunan ve Roma tarihini çok seven ve sevdiren bilge bir insandır. Hayatın, kazanılan erdemlerle daha da güzelleşen, zenginleşen bir kavram olduğunu düşünür. Hayatını ve başkalarını bu anlayışa göre şekillendirmeye çalışır.1972 yılında okula sonradan katılan Sedgewick Bell isimli bir öğrenci dikkatini çeker. Sınıf arkadaşlarının aksine haylaz, umursamaz ve tembel olan bu öğrenci sadece kendisine değil başkalarına da zarar vermektedir. Bunu fark eden Hundert,  kendisinin önemli bir olduğunu ve başarının onun için çok zor olmadığını bilmesini istemektedir. Onu anlamaya ve yardımcı olmaya çalışır. Hundert ve Bell arasında böylece farklı bir öğretmen-öğrenci ilişkisi oluşur. Birbirlerini yavaş yavaş daha iyi anlamaya başlarlar.

 
            ‘The Emperor’ s Club’ isimli geleneksel sınıf yarışması için öğrencilerin son derece sıkı çalışması ve seçilen üç öğrenciden biri olması gerekmektedir. Ancak öğretmenin hayatı sınıfa ünlü bir politikacının oğlu olan Sedgewick Bell isimli öğrencinin gelmesiyle değişir. Aile tarafından dışlanan ailesinin zenginliği altında ezilen ve ilgi eksikliğiyle büyüyen Sedgewick başlarda William’ ın sınıfındaki bazı öğrencileri olumsuz yönde etkiler. Ancak William, Sedgewick’ e güvendiğini ve onu sevdiğini hissettirir. Sedgewick de büyük değişimler başlar. William’ ın Sedgewick’ i cezalandırdığı zamanlarda olmuştur. Ama bu cezalar bile öğrenciye hep bir ders içerdi. Ne olursa olsun Sedgewick Bell’e inanmaya devam etti ve onun doğru bir insan olacağına dair umudunu da hiç yitirmedi. William, Sedgewick’ in babasıyla tanıştıktan sonra çocuğun neden bu kadar asi, tembel ve bencil olduğunu anlar. Çünkü babasının tek düşüncesi siyasi hayatı ve elindeki güçtür.

            Öğretmen William bazı inisayitifler alarak ve büyük çabalar sonucunda öğrencisi Sedgewick’ i yarışma için ilk üçe girmesini sağlar. Sedgewick yarışmada kopya çeker. Yıllar sonra Sedgewick yarışmayı tekrarlamak ister William öğrencinin değişebildiğini düşünür ve öğrencisinin davetini kabul eder. Ancak büyük bir hayal kırıklığı yaşar; çünkü değişen hiçbir şey olmamıştır, Sedgewick hala geçmişteki aynı çocuktur. Sedgewick’ in büyük oğlu Robert her şeyi duymuş ve hayal kırıklığı yaşamış bir şekilde dışarı çıkar.

            “İmparatorlar Kulübü” öğretmenliği hissettirir, yaşatır ve hem insan olarak hem de bir öğretmen olarak insana kendi benliğini sorgulatır; insana kendisiyle yüzleşmesi için imkan verir.  William Hundert’ ın yaşadığı hayal kırıklıklarını, kendi hayatımızda rastlayabiliriz.

GREAT DEBATERS


GREAT DEBATERS / MUHTEŞEM MÜNAZARACILAR

Yapımı: 2007 - ABD
Tür: Biyografi, Dram
Yönetmen: Denzel Washington
Oyuncular: Denzel Washington,  Forest Whitaker, John Heard , Kimberly Elise , Jurnee Smollett-Bell
Senaryo: Robert Eisele
Yapımcı: Todd Black,  Molly Allen

            Gerçek hayat hikayesinden alıntı, Amerika'da 1930'lu yıllarda siyahilere yapılan büyük haksızlıklar, ayrımcılıkların anlatıldığı 2007 yılı yapımı filmdir.

            Kendilerinden çok iyi şartlarda eğitilmiş gençlere karşı eğitim gören siyahi gençler türlü imkansızlıklara rağmen münazaralarda başarı elde ederler. Siyahlar kendilerine yapılan haksızlıklara dur diyemeyip koyun gibi yaşayıp giderken, Melvin Tolson Wiley Koleji’ nde hem gençleri eğitiyor hem de bir yandan halkı yaptığı toplantılarla örgütlemeye çalışıyor. Siyahi öğrenciler yaşanılan yıllarda haklarını arama konusunda mücadele girişimlerinde bulunur. Eğitim eşitliğinden fazla yararlanamayan öğrencilerinin gelişimine katkı için bir tartışma grubu kurmaya karar verir. İlk başta ifade güçleri sınırlı olan bu öğrenci topluluğu, giderek kelimelerin gücünü, münazara nasıl yapılır öğrenirler ve okul adına yarışmalara katılırlar. Kendi dönemlerindeki toplantılarda yükselmeye başlayan Wiley Koleji münazara grubu bir süre sonra Harvard’ın en güçlü rakibi olur. Sadece ırkçılık temasında değil birçok konularda da münazaralar yapılır. Filmde birçok ünlü düşünürden alıntılar yapılmıştır.

“Ben sizin kara suratlı kardeşinizim. Misafir geldiğinde beni yemek için mutfağa gönderirler ama gülerim ve karnımı doyururum ve gittikçe de güçlenirim. Gün gelecek misafir olsa bile yemeğimi masada yiyeceğim. O zaman kimse kalkıp da git mutfakta ye diyemeyecek. Üstelik benim ne kadar güzel olduğumu da görecekler ve utanacaklar. Anlayacaklar ki ben de Amerikalıyım.”

Film sırasında Teksas sosyal yapıları hakkında araştırmalar yapılıyor. Aynı zamanda, 14 yaşında, lise tamamladıktan sonra Wiley tartışma takımına katılan Henrietta Bell Wells adlı tek kız öğrenci bulunmaktadır.

SOMETHİNG THE LORD MADE


SOMETHİNG THE LORD MADE / TANRIYI OYNAYANLAR

Yönetmen: Joseph Sargent
Tür: Biyografi, Drama Tarih
Ülke: Amerika
Oyuncular: Alan Rickman, Mos Def, Kyra Sedgwick, Gabrielle Union, Merritt Wever

1930-1940’lı yıllarda Amerika’da geçen bir konunun anlatıldığı 2004 yılı yapımı filmdir. Irkçılığın yüz kızartan hallerini, 3.sınıf vatandaş muamelesi gören zencilerin hak mücadelesini, 2. Dünya Savaşı zamanını, ekonomik krizi, imkansızlıklar içinde başarmak için gösterilen çabayı, dostluğu, ihaneti, aileyi anlatan, konusu gerçek hayattan uyarlanan filmdir.

            Hayatı bu filme konu olan, yaptıklarıyla tıp literatürüne ismini yazdıran Vivien Thomas 1910 yılında doğmuş bir zencidir. Amerikalıların deyişiyle “colored”. Her insan özgür ve eşit haklara sahip olarak doğar, diyen bir ülkenin 3.sınıf vatandaşıdır.

            Aslında marangoz olan Vivien, işinden ekonomik sebeplerden dolayı çıkarılınca bir laboratuvarda yeni bir iş bulur. Köpek kulübelerini ve laboratuvarı temizlemek için işe girer. Vivien kendini yeni işinin büyüsüne kaptırır. Okur, araştırır, Dr.Blalock ile birlikte köpekler üzerinde deneyler yapar. Bir gün fahri tıp doktoru ünvanına sahip olarak tıp literatürüne girer.    Alfred Blalock, “Vanderbilt küçük bir kasaba tesisi olabilir ama ben onu tıp haritasına yerleştireceğim.” inancıyla tıbbi araştırmalar yapan bir doktordu. Irkçı kuralları benimsemez ve Vivien’ e her zaman yardımcı olur. O zamana kadar devam eden “Kalbe dokunulmaz” inanışına rağmen, küçük bir çocuğa açık bir kalp ameliyatı yapar.  Vivien' in bir tıp eğitimi ve doktor diploması olmamasına rağmen Vivien’ den yardım alarak ameliyatı yapması Alfred’ i diğer meslektaşlarından farklı bir yerde tutar. Dr. Blalock’ un Vivien sayesinde başardığı, tıp tarihine geçen operasyonun ardından gazetelere pozunu yalnız vermesi Vivien' i üzmüştür. Vivien hastanedeki işini bırakır, eşini ve çocuklarını alıp, ailesinin yanına geri döner. Alfred durumu öğrenir ve Vivien ile konuşup işine geri dönmesi konusunda ikna eder. Ekonomik durumdan sıkıntıda olan Vivien işine geri döner.

            Başarıları duyulan ikiliye birçok hasta tedavi olmak için başvuru yapar ve tüm hastalar iyileşir. Zaman hızla akıp giderken Alfred ölür, Vivien çalıştığı hastane çalışanları tarafından kabul görür. Tıp Fakültesi Vivien’ e yaptığı katkılardan dolayı “Fahri Doktora”  ünvanını verir ve Vivien’ in yağlı boya tablosu o çok sevdiği hastane duvarlarında yerini alır hem de Dr. Alfred Blalock’ un hemen yanına asılır.

Mücadele her zaman gösterişli olmaz. Bir amaç uğruna kahramanca mücadele edip, bu uğurda ölmeyi göze alanlar olduğu kadar, o amacı gerçekleştirmek için sade bir yaşantı sürenler de vardır. Vivien de yaşamıyla, başarısıyla sadece kendinden sonraki zencilere değil, tüm tıp camiasına örnek oldu. 29 Kasım 1944'ten beri “mavi bebek”  hastalığıyla doğan her bebeğin pembeleşen yüzünde Dr.Alfred Blalock ve Dr.Thomas T.Vivien'in emeği, Dr.Helen B.Taussing'in inancı var.

TEMPLE GRANDİN


TEMPLE GRANDİN

Yönetmen: Mick Jackson
Vizyon Tarihi ve Yeri: 2010, ABD
Oyuncular: Claire Danes ,Catherine O'Hara, Julia Ormond, David Strathairn
Ödüller: Altın Küre, Emmy Ödülü

Otizm ceza mı, ödül mü?  Zamanında ve doğru verilen eğitim sayesinde hayatın sadece sana verdiği, seni farklı kıldığı ödüldür.

Temple Grandin, otizmli, Colorado State University’ de eğitim veren Amerikalı bir veteriner. Ayrıca, otizm ile ilgili seminerler düzenliyor, otistik kişiliği olan insanların, özellikle de çocukların nasıl düşündüğü hakkında tecrübesine dayalı bilgiler veriyor.

(Gerçek Temple Grandin)
 
Film, Temple Grandin’ in küçüklüğü ile başlıyor, gençliği ile devam ediyor ve üniversite hayatı ve sonrasına kadar uzanıyor. Temple, 4 yaşında kadar konuşmamış bir kız çocuğu. Annesi tuhaf giden bir şeylerin farkına varır kızını bir psikoloğa götürür. Psikolog kıza otizm tanısı koyar ve bir hastaneye yatırılıp tedavi görmesi gerektiğini söyler. Temple’ in annesi, büyük ve önemli bir adım atarak kızını normal bir okula, normal bir üniversiteye gönderir ve kendisini adeta hayatın içine iter. Temple’ ın en zorlandığı anlarda bile, kendi sorununu kendisi halletmesi gerektiğini söyler ve her ne kadar destek vermiyormuş gibi görünse de, bu şekilde en büyük desteği sağladığını düşünür. Temple’ ın farklı bir çocuk olması nedeniyle annesi sürekli kendisini suçlar. Ama asıl neden Temple’ ın annesine ihtiyaç duyduğu sırada ondan uzak ve soğuk olmasıdır.

Temple yaz tatili için teyzesinin çiftliğine gidiyor. Çiftlikte hayvanlara olan ilgisi ve merakını keşfediyor.  Temple bilime oldukça meraklı ve yaratıcı, zeki biridir. Lise öğretmenlerinden Dr. Carlock, Temple’ ın zekasına ve yeteneklerine karşı hayranlık duyuyor, ona destek oluyor ve Temple’ a yaşadığı ya da yaşayacağı zorlukların karşısında durabilmesi için cesaret veriyor.

Temple teyzesinin çiftliğine gittiğinde keşfettiği bir makina sayesinde, kötü hissettiğinde kendi kendine sakinleşmeyi öğrenmeye başlıyor. Makinaya “sıkıştırma makinası” adını verir. Bu makine çiftlikte sığırlar için kullanılıyor. Ancak Temple kendi cümleleriyle “ Anneleri tarafından kucaklanan insanların ne hissettiklerini hep bilmek istemişimdir. Artık o duyguları fark etmeme izin veren bir makina yapmıştım. Bu sanki bir tesisatın yeniden bağlanması, bir şeyin onarılması gibi bir histi.” şeklinde açıklayarak o makinayı kendisinin de neden kullandığını anlatıyor.

Üniversite mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada Temple “sıkıştırma makinası” ismini verdiği makinası olmasaydı üniversiteden mezun olamayacağından bahsediyor. Küçükken kendisini insanlardan nasıl soyutladığını anlatıyor ve durumuna otizm isminin verildiğini söylüyor. Bazı durumlarda kendi kendisini sakinleştiremediğini, bunun ona başarısızlık getireceğini ve makinasının ona neredeyse “annesinin sarılması” hissini vererek o eksikliği biraz da olsa giderdiğini kendisi anlatıyor ve ihtiyaç duyduğu, eksikliğini yaşadığı hissin ne olduğunu biliyor, bununla nasıl başa çıkacağın kendisinin keşfediyor.

Temple görsel algıya dair müthiş bir yeteneği var. Resimlerle düşünüp aralarında bağlantı kuruyor. Öğretmene göre ”o bir görsel düşünücü” . Bu yeteneğiyle büyükbaş hayvanların yönlendirme sistemi ve kesilmeden önce geçtikleri yollarla ilgili tasarımlar, çizimler yapıyor ve yeni, sıra dışı yöntemler keşfedip bunların uygulanmaya konulmasını sağlıyor. Bir yandan yüksek lisansını yapıp bir yandan da tezi için bir ağılda çalışan Temple, dergilere yazdığı makaleleriyle daha fazla tanınan birisi oluyor, iş teklifi alıyor ve mesleğinden hızlı bir şekilde yükseliyor.

Annesiyle gittiği bir toplantıda; orada bulunanlara hissettiklerini, sosyal ortamla ilgili ne kadar zorlandığını, diğer insanları kendisinden çok farklı bulması nedeniyle neredeyse isyan edecek bir noktaya gelmesiyle ilgili bir konuşma yapar.

Otistik kişiliği olan insanların bizden farklı değildir, sadece farklı düşünür, olayların detaylarına iner ve iletişimde zorluk çekerler.

MONEYBALL


MONEYBALL / KAZANMA SANATI

Yılı: 2011, ABD
Süre: 133 Dakika
Tür: Biyografi, Dram, Spor
Yönetmen: Bennett Miller
Oyuncular: Brad Pitt, Philip Seymour Hoffman, Jonah Hill

Bu adaletsiz bir oyun. Bir avuç rakamla bunu başaramazsın.
            Moneyball, gazeteci-yazar Michael Lewis' in Oakland A beyzbol takımının gerçek öyküsünü anlatan aynı adlı kitabından uyarlanan bir filmdir.
Bir zamanlar beyzbol yıldızı olma yolunda ilerleyen Billy Beane, sahadaki beklentileri karşılamakta başarısız olunca, rekabete dayalı kişiliğiyle yöneticiliğe yönelmeye karar verir. Oakland Athletics beyzbol takımının genel menajeri olur. Takımın başında teknik patron değildir ama takımda kimin gidip kimin kalacağına kendisi karar veriyor. İsmi menajer olarak geçse de takımda koordinatörlük yapmaya başlar. Billy yaşanan tüm zorluklara rağmen istatistiksel bir yöntemlerle bir araya getirdiği takımına başarı kazandırmaya çalışır. Yöntemleri kabul görmese, hatta delilik olarak nitelendirilse de, Billy inancını ve azmini yitirmeden bildiği yolda ilerlemeye devam eder ve kısıtlı bir bütçe ile yoktan bir takım var ederek zengin kulüplere meydan okur.


            Billy ‘ nin parlattığı oyuncular, zamanı geldiğinde daha büyük takımlara daha iyi paralara gitmek istediğinde kulüp için her şey en başa dönüyor. Bir kez daha yıldız oyuncularını büyük takımlara ve pahalı transfer ücretlerine kaptırmıştır; Billy' nin tek seçeneği, takımını yeniden kurmak ve rakip takımların bütçelerinin üçte biriyle rekabete dahil olmaktır. Billy James' in kabul görmemiş teorilerine bakar bu kısır döngüyü kırmak için yanına beyzbola bir matematiksel bir formül gibi davranan ve zeki, sayılarla arası iyi Yale Üniversitesi mezunu, ekonomi uzmanı olan Peter Brand' i işe alır. Sağlam bir sistem kurup harcayabilecekleri düşük bütçeyle oluşturulabilecek bir takım yaratmaya çalışırlar. Stratejilerini konuşturdukları maçlarda başlangıçta istedikleri sonuca varamıyorlar fakat yılmadan oyuna devam ediyor.

Kazanmaya odaklanmış olan Billy, oyunun temel ilkelerine meydan okuyarak sistemle mücadele eder. Beyzbolun dışında düşünerek, her şeyi sorgulama isteği ve beyzbol camiasında uzun süredir göz ardı edilen bilgisayar destekli istatistik analizlerini kullanarak geleneksel düşünce yapısına birlikte kafa tutarlar. Hayal gücüne meydan okuyan sonuçlara varan ikili, beyzbol camiası tarafından çok yaşlı, çok sakat ya da çok belalı oldukları gerekçesiyle bir köşeye atılmış ama evrensel olarak küçümsenen önemli becerilere sahip oyuncuların peşinden giderler. Yeni ortaya çıkan takım, kendisinden beklenilmeyen başarılara imza atarlar. Üst üste elde ettikleri zaferlerle tüm büyük kulüpleri yenerek beyzbol sporu tarihine geçerler. Taraftarlarının sevgilerini kazanırlar.

Billy ve Peter yollarına devam ederken, kullandıkları yeni yöntemler ve kurdukları acayip kadro diğer beyzbol takımlarının, medyanın, taraftarların ve takımın işbirliğine yanaşmayan saha sorumlusunun tepkisini çeker. Bu çalışma sadece oyunun oynanış tarzını değiştirmekle kalmayacak, Billy' nin oyunun ötesine geçen yeni bir anlayışa sahip olmasını ve hayatta kendine yeni bir yer bulmasını kapı açacaktır ve açmıştır da. Beyzbol dünyasının en prestijli ve pahalı bir kulübünden Billy‘ e büyük rakamlı bir teklif gelir. Billy yapılan bu tekliften gurur duysa da teklifi reddeder.

Film, tüm süresini hissettirmeden çarpıcı finaline doğru oldukça akıcı bir şekilde seyrediyor.


WHİPLASH

 

WHİPLASH

 
2014 yılı yapımı Amerikan filmidir. Damien Chazelle tarafından Princeton High School (New Jersey)'nin stüdyo grubundaki anılarından yola çıkılarak yazılıp yönetilen filmdir.  Başrol oyuncuları, jazz okuyan bir bateri öğrencisini canlandıran Miles Teller ve sert mizaçlı hocasıyı canlandıran J. K. Simmons'dır.  Film 87. Akademi Ödülleri' nde “En iyi Yardımcı Erkek”: Oyuncu J. K. Simmons; “En iyi Film Kurgusu” ve “En İyi Ses Miksajı” olmak üzere üç ödül almıştır.
 
Başarıya ulaşmayı düşlediğin yol kan, ter ve gözyaşıyla yoğrulmuştur.
            Andrew Neiman, New York' da bulunan ünlü Shaffer Konservatuvarı' nda birinci sınıf öğrencisidir. Andrew küçük yaşlarından itibaren bateri çalmaktadır ve en büyük hedeflerinden biri hayran olduğu jazz bateristi Buddy Rich gibi çalabilmektir. Konservatuvarın en prestijli hocası olan ve okuldaki herkesin saygı duyduğu, aynı zamanda da önünde korkuyla titrediği profesörün ekibine seçilir. Terence Fletcher, Andrew' ı kendi grubundaki baterist Carl' a alternatif olarak grubuna alır. Fletcher öğrencilerine rahatsız edici boyutta sert davranan, kaba, küfürbaz bir hocadır. Öğrencilerle sürekli hakaret eder. Grup "Whiplash" adlı eseri çalmaya başlayınca, Fletcher, istediği tempoyu tutturamadığı için Andrew' a sandalye fırlatır ve onu tüm sınıfın içinde küçük düşürür.
 
 
Andrew hocasını etkilemek için, kendisinin dikkatini dağıttığına inandığı kız arkadaşı Nicole’ den ayrılır. Evine dönüp elleri kanayana kadar kendini çalışmaya adar. Sanatta başarı bir gecede, kolaylıkla, mutlulukla değil, büyük acılarla gelir. Okulun katıldığı bir jazz yarışmasında Andrew Carl' ın notalarını kaybeder ve bunun üzerine sahneye çıkma fırsatı bulan Andrew "Whiplash" 'i notalara bakmadan, hafızasından çalar. Fletcher, Andrew' ı Carl'ın yerine baş bateristliğe getirir.
            Okulda yeni çalışmalara başlayan grup "Caravan" adlı parçayı çalışmaya başlar fakat Ryan tempoyu tutturmakta zorlanmaktadır. Fletcher, Andrew, Ryan ve Carl'ı saatler süren bir seçmeye alır, bu sırada sınıf dışarıda beklemektedir. Oldukça uzun süren bu seçmenin sonucunda baş bateristliği Andrew kazanır.
            Yeni bir Jazz yarışmasına giden Andrew' ın yolda otobüsü bozulur. Yarışmaya yetişmeye çalışan Andrew, bir araba kiralar ama bateri çubuklarını araba kiralama acentesinde unutur. Çubuklarını almak için telaşlı bir şekilde tekrar yola çıkan Andrew dönüş yolunda kaza yapar. Arabanın enkazından sürünerek çıkar ve ağır yaralı bir biçimde sahneye çıkar. Yaralarından dolayı çalamaz hale gelen Andrew, Fletcher tarafından gruptan çıkartılır. Bunun üzerine Andrew sahnede, jürinin gözü önünde hocası Fletcher' a saldırır ve zorla sahneden indirilir.
Birkaç gün sonra, Andrew okuldan atılır ve intihar eden bateristin ailesinin avukatıyla tanışır. Avukat Andrew' a, Sean' ın aslında araba kazası sonucunda ölmediğini ve intihar ettiğini açıklar. Sean kendini asmıştır çünkü Sean' da Fletcher' ın sınıfına girdikten sonra depresyona girmiştir. Andrew mahkemede Fletcher alehine tanıklık yapar ve böylelikle Fletcher okuldan atılır ve öğretmenlikten men edilir. Andrew da baterisine ve hayallerine veda eder ve sıradan bir hayat yaşamaya başlar.
Aylar sonra, Andrew Fletcher' ı bir kulüpte piyano çalarken görür. Birlikte bir şeyler içerler ve Fletcher öğrencileri neden aşırı zorladığını anlatır; Fletcher böylelikle öğrencilerinin mükemmelliği yakalayabileceğine inanmaktadır. Fletcher, Andrew' ı bir festivalde çalmak üzere kendi grubuna davet eder. Andrew bu teklifi kabul eder ve Nicole'ü konserine davet eder; ama artık Nicole'ün yeni bir ilişkisi vardır, Nicole bu daveti reddeder. Sahneye çıkan grubu yönetmeye başlayan Fletcher, gruba Andrew' da notasının bulunmadığı bir şarkı çaldırır. Fletcher, Andrew' un yanına gelerek onun kovulmasına neden olan ifadeyi kendisinin verdiğini bildiğini söyler ve böylelikle Fletcher Andrew' dan intikamını almaktadır. Andrew oldukça küçük düşmüştür sahneyi terk eder, ama sonra sahneye geri döner seyirciyle konuşan Fletcher' ı bölerek bir anda "Caravan” adlı beesteyi çalmaya başlar. Grubun geri kalanı Andrew' a katılır ve birlikte Caravan’ı çalarlar, sürpriz bir şekilde bir süre sonra Fletcher' da grubunu takip eder. Andrew performansını 9 dakika süren bir bateri solosuyla bitirir; solonun sonunda Fletcher Andrew' ı takdir etmek için başını öne eğer ve film biter.
Filmin çekimleri 19 günde tamamlanmış ve düşük bir bütçe ile çekilmiştir. Filmde kullanılan bateri zilleri “İSTANBUL” markadır.